Futbolda üzüldüğüm, üzüldüğüm ne sözcük kahrolduğum bir dolu zaman oldu. Bir top ve yirmi iki adam için değer mi diye sorulduğunda karşıdakini kıracak denli sertleştiğim anları da hatırlıyorum. Futbolu önemsiyorsan onun sana sunacağı duyguları da peşinen kabullenmişsin demektir. ‘Oyum’ her zaman seni mutlandıracak değil ya bazen de üzüyor. Hele bazen seri üzüntüler yaşıyorsun takımının seri yenilgileri sonrası. Ancak futbolu, renkleri acısıyla kabullenerek yaşıyorsan sevgin de anlamlı hale geliyor bana göre.
Milli takımımız son bir yılda iki duyguyu da bize epeyce yaşattı. Öyle ki maç içerisinde bile en derin sevgilerin kaynağı olabilirken az sonra en büyük acılara gark etti bizi. Ya da tam tersi. Kızsak da, sevmesek de, bazen çok üzülsek de Terim ve oyuncuları ülke futbolseverlerinin ilk kez tanık oldukları sonuçları aldılar yakın zamanda.
Bu başarılar milli takım teknik adam ve oyuncularında kimi zaman başarıyı hazmedememek olarak vuk’u buldu. Terim zaten egosu göğün tepesinde bir isim, bir de eli kolu bir durmayan oyuncular eklenince olduğumuzdan yükseklerde uçmaya başladık. İrtifadan başımız döndü. Sadece bu işe emek akıtanlarda ortaya çıkmadı bu durum, olaya teğet bakarak yorumlayanlarda da benzer görüşler hakim oldu. Öyle ki neredeyse Avrupa Şampiyonu olamadık diye cadı avı başlattık. Sonraki sonuçların hiçbiri futbol gerçekleri içerisinde baş sıralara güreşen nedenlere bağlanmadı. Mutlak kahramanlar gibi mutlak hainlerin olduğuna dair milli görüşümüz ağzımızdan çıkan ve kalemimizden dökülenlere de egemen oldu.
Uçlarda yaşama, duyguları siyah / beyaz ekseninde algılama anlayışımızın İspanya maçı sonrasında da oluştuğuna tanık oldum. Futbol üzerine ahkâm kesiyorsan, hele hele oynanmış bir maçı yorumluyorsan söylediklerin varsayımdan öte anlam taşımaz. Olan olmuştur, kaba tabirle söyleyeceğim; şemsiye senin söylediklerinle açılmayacaktır. Bu nedenle söylediklerini futbolun mutlak doğrularıymış gibi sivriltmeye gerek yok. Örneğin Semih Şentürk çıkmasa maçı alırdık önermesi daha önce aynı oyuncu sahadayken aldığın başarısız sonuçlarla çürütülebilir. Ya da Euro2008’de olduğu gibi oyuncu değişikliğinden daha sık son dakika yazısı değiştirmek zorunda kalabilirsin.
İspanya’nın, üstelik Madrid’de Türkiye’yi yenmesinden daha normal ne olabilir ki? Kaldı ki bir önceki cümledeki Türkiye sözcüğü hariç diğer tüm cümle öğeleri aynı kalmak kaydıyla istediğin ülkenin ismini yazabilirsiniz. Hepsini bu satırların yazarının futbol mantığı kabul edecektir. 29 maçtır yenilmeyen, Avrupa Şampiyonu olan, lig lideri Barselona’nın dünya üzeri bir futbolu örneklediği bir ülkeden bahsediyoruz. Ülke dışarısında kariyer ve kulüp rekorları kıran Torres’i cümle içerisinde bile kullanmıyorum.
Büyütmeye, ortadaki olağan durumu abartmaya gerek yok. Kabul edelim bu akşam Ali Sami Yen Stadyumu’ndaki maçın da favorisi İspanya’dır. Ne yazık ki oyuncu tercihlerinden öte bir durum bu. Elbette kazanabiliriz, elbette İspanya’yı yenerek 30 galibiyetlik serilerini sonlandırabiliriz. Futbolun tam göbeğinde bu gerçek de var. Ancak bu nasıl ki Endülüs’ü fethetmek değilse, mağlubiyet de Haçlı Seferleri’nin sonuncusunda toprak kaybetmek demek olmayacak. En nihayetinde bir futbol maçı deyip geçmeyeceğim elbet, futbolsa önemlidir benim nazarımda. Ancak dedim ya acı ve kahır yoksa zafer ve sevinçler ne anlam ifade edebilir?
Read Full Post »