Futbol bazen seni buna zorluyor işte. Öyle bir an geliyor ki yapamayacağını anlıyorsun. O an ya sinirinden çatlarsın ya da hırsından kendine veya etrafına zarar verirsin. Oysa böyle anlarda ihtiyaç duyulan en önemli şey tevekküldür. Kimi zaman bilinçli, çoğu inanç temelli, bazense içgüdüsel olarak olayı olduğu gibi kabullenmektir çözüm. Futbola inanıyorsan, İspanya’nın futbol gerçeklerini az çok sahada yapılan ve yapılmak istenenlerden seziyorsan bu sonucu kabullenmek daha kolay olur. Millet olarak şimdi sakin, kendi futbol koordinatlarımızı belki bir daha tanımlayarak, ligimizin çekişmeli ancak kalitesiz sularında boğulmadan oturup düşünmemiz gerek. Bu düşünce evresinde bize herşeyden önce hasret kaldığımız bir sakinlik gerekiyor elbette.
Madrid ve İstanbul’daki iki İspanya maçında beni kabullenmeye iten şey maçlar boyunca yaşadığım şu duygu oldu; istedikleri zaman atacaklar. İki maç da sanki bu havada oynandı. Del Bosque’nin öğrencileri ihtiyaçları kadar oynadılar, istedikleri durum tehlikeye girmeye başlayınca da attılar.
Elbette biz de bu olanağı onlara tanıyacak hamle hataları yaptık. Örneğin Ayhan Akman’ın neden 18 dışında, Nihat Kahveci ya da Emre Belözoğlu’nun içeride olduğu sorgulanabilir. Ya da Volkan Demirel’in yumrukumsu hamlesi ile nasıl maçı verdiğimiz anlatılabilir uzun uzun. Ancak bana öyle geliyor ki bunlar olmasaydı da İspanya istediğini alırdı. Bu çıkarım bir genelleme değil, sadece iki maçı izlemiş ve izlerken hissettiklerini buraya yazmış birinin fotoğrafa bakışı. Belki de milli takımı oluşturan oyuncuların bu sezon kaybetmeye fazlasıyla alışmış olmalarındandır. Kadrodaki tüm oyuncular bu sezon defalarca yenildiler, büyük takımlarda oynamalarına rağmen buna alıştılar belki de. En amansız ruh Tuncay Şanlı’nın takımı küme düşmeye oynuyor, Nihat Kahveci’nin takımı kazansa da kendisinin performansı ortada.
Oturup düşünelim. Bilinçli bir sakinlikle.
Bir Cevap Yazın